top of page

58 results found with an empty search

  • Köpeğim İnsan Yaşına Göre Kaç Yaşında?

    Köpeklerimizin yaşını insan eşdeğerleriyle karşılaştırmamız yaşam süreleri, enerji seviyeleri ve ne tür sağlık sorunları bekleyebileceğimiz konusunda bir fikir edinmemize yardımcı olur. Bu, neyin normal olduğunu ve hangi semptomların olağan dışı olabileceğini anlamamıza yardımcı olur. Köpek İnsan Yaşına Göre Kaç Yaşındadır? Yaygın inanış, köpeklerin insanlardan yedi kat daha hızlı yaşlandığıdır. Neyse ki, gerçek sayı aslında biraz daha azdır, yani köpeklerimiz bu efsane doğru olsaydı bizimle geçireceklerinden daha fazla yıl geçirebilirler. Ancak, yaşları her yıl eşit farklarla artmaz. Aslında, köpekler yaşamları boyunca farklı oranlarda yaşlanır. Ayrıca boyutları da yaşlanmalarını belirlemede önemli bir faktördür. Yukarıdaki tablo köpeğinizin insan yıllarına göre kaç yaşında olduğuna dair daha doğru bir gösterge sunarken, daha az doğru ama daha basit bir yöntemi tercih edebilirsiniz. Eğer öyleyse, uyulması gereken genel kural, köpeğinizin birinci yılda 15 insan yılı, ikinci yılda 9 yıl ve sonrasında 5 yıl yaşlanmasıdır.   Büyük Köpek Irkları Neden Küçük Köpek Irklarından Daha Hızlı Yaşlanır? Daha büyük hayvanlar nispeten uzun yaşama eğilimindeyken (balinalar, filler), küçük hayvanlar daha kısa yaşar (kemirgenler, küçük kuşlar). Uzmanlar ne yazık ki, köpeklerde bu durumun tam aksi olmasının ve daha büyük köpek ırklarının, küçük ırklara göre daha hızlı yaşlanma eğiliminde olduğunu henüz bilmiyorlar. Nedeni ne olursa olsun, büyük ırk köpekler yaşamlarının son yıllarında çok daha hızlı yaşlanma eğilimindeyken, daha küçük köpeklerin yaşlanması daha istikrarlı bir şekilde gerçekleşir.   Ve bu hız her ne olursa olsun hayatlarımızdaki yaşlı patili bireylerin her bir günü, sağlıkları için atılan her bir adım, onların mutluluğunu merkeze alan her bir tavır yaşam kaliteleri ve motivasyonları için oldukça önemlidir. Köpek Yaşı Hesaplamada Dişler Köpeklerin yaşının insanların yaşına göre hesaplanması süreci, çoğunluğu fiziksel olan pek çok faktöre dayandırılır. Örneğin, 1 yaşındaki bir köpeğin, 15 yaşındaki bir ergene eşdeğer olduğu tahmin edilir, çünkü tüm dişleri gelişmiş, güçlü, enerjik ve cinsel olgunluğa ulaşmış  (veya yaklaşmakta) olurlar. Benzer olarak, köpekler de bebekken süt dişlerini çıkarmaya, sonra dökmeye ve daimi dişlerini çıkarmaya başlarlar ve köpeklerin de dişleri zamanla yıpranır. Bu paralellikten yola çıkan uzmanlar köpeklerin belirli dönemlerinin, insanların hangi dönemlerine denk geldiğini hesaplayabilmiştir. Köpeklerde Yaşlanma Belirtileri Köpeklerde yaşlanma belirtileri; geçmiş yaşamı, genetik yatkınlıkları ve mevcut yaşam tarzı gibi değişkenlere göre farklılıklar gösterse de genel olarak aşağıdaki gibidir: Gözlerde -başta doğrudan ışıkta belli olan, zamanla artan- bulanıklaşma Tüylerde -ağız çevresinden başlayıp yüzün, başın ve vücudun diğer bölgelerine yayılan- beyazlaşma Başta boyun bölgesinde kensidisini gösteren gevşek deri Esnekliğini kaybetmeye başalayan sert bacaklar Kötü nefes kokusu Hareket etmede zorluk Vücutta oluşan yumrular Kilo değişiklikleri Hareketlilikte azalma İdrar veya kaka yapmada zorluk veya bağırsak ve mesane kontrolünün kaybı Kaygı Daha önceden de bildiği nesnelerden ve tanıdığı insanlardan korkma Uyku düzeni değişiklikleri -gece huzursuzluk veya volta atma- Daha fazla havlama Kafa karışıklıkları Aynı şeyleri tekrar tekrar yapma Bildiği komut ve işaretleri unutma Yapmaması gereken yerlere idrar ve kaka yapma Kalbinizi kıracak olan tüm bu değişimleri göğsünüzde yumuşatıp yaşam tarzınıza yerleştirmek, yeni gerçekleriniz olarak kabullenmek kolay olmayacak. Ama onunla geçirdiğiniz onca yılın varlığı gösteriyor ki, siz zaten kolay olan yolun yüzeyselliğini değil zor olanın derinliğini seçtiniz. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle... Kaynak ve Referanslar 1 2

  • En İyi Kuru Mama Hangisi? Peki Age'ler?

    Gözümüzün önünde, kısacık bir zaman diliminde önce kıpır kıpır bir bebek, hızla dik başlı bir genç, sonra olgun bir yetişkin ve birden çok yorgun olmalarının hissettirdiklerini ve bu hisse rağmen "yine olsa yine hayatımı onunla paylaşırdım," diyebilmemizin altında yatan o mükemmel anıların verdiği gücü, tüm bunları yaşamayan birisine anlatmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Onlarla geçireceğimiz zamanı uzatmak ve her bir dakikasını kaliteli bir yaşam içinde paylaşmak için elimizden gelenin en iyisini yapıyoruz. "En iyi"nin ilk evresinin onları hastalıklardan korumak ve bağışıklık sistemlerini destekleyerek mücadele güçlerini arttırmak olduğunu biliyoruz. Onlar için elimizden gelen ve en iyi, en güvenilir mamaları alıyor; onları en iyi ve güvenilir ürünlerle yine elimizden geldiğince destekliyoruz. Ancak belki de sadece bilmediğimiz ya da çözümünden haberdar olmadığımız için, onları her gün işlenmiş gıdalarla besliyoruz. Peki "en iyi kedi maması" ya da "en iyi köpek maması" gerçekten, içerik etiketinde yer alan ögeler ve fiyat etiketinde yer alan yüksekliğin uyumlu bir kombinasyonu mudur? İçerikte yer alan her şeyin etikette de yer alması zorunlu mu? Etikette yer alması zorunlu içeriğin değişime uğraması mümkün mü? İçeriği, fiyatı ve markası her ne olursa olsun dehşet verici ortak yanları olan kuru mamalarla ilgili bilmediklerimiz neler? Bugün tüm bu soruların cevaplarını ve çok daha fazlasını, her zamanki gibi, literatüre girmiş araştırmaların kaynakları ışığında anlatacağız. KEDİ VE KÖPEK MAMASINI KONUŞALIM Küresel evcil hayvan maması pazarının 2024 yılına kadar 128 milyar dolar ın üzerinde bir değere sahip olacağı tahmin ediliyor. Yani öncelikle, sadece bilmek değil, tam olarak her yönüyle idrak etmek zorunda olduğumuz asıl konu, bunun (kuru mama, taze mama, çiğ mama farketmeksizin) bir sektör olduğu. Üretilen evcil hayvan mamaları, hayatımızdaki patili bireylerin ihtiyaç duyduğu tüm besinleri içerecek yapıda olduğunu iddia ediyor. Bu durumu içerik etiketiyle destekleyebildiği oranda fiyat etiketi değişiyor. Kuru evcil hayvan maması (kuru mama) en çok satan "pet" ürünüdür. Bunu paket ve konserve yaş mamaların yanı sıra atıştırmalıklar ve ödüller takip etmektedir. Tüm bu ürünler yüksek oranda işleniyor ve raf ömrünü uzatmak ve üretim maliyetlerini azaltmak için çaba harcanıyor. Son tüketiciye doğrudan ulaşılmasının çoğu zaman mümkün olmaması ise bu ürünlerin marketlere ya da veteriner kliniklerine de girmesine neden olacağından ortaya bir kaç aşamalı bir kâr zinciri çıkıyor. Bu zincir, son tüketicinin satın almaktan vazgeçmemesini sağlayacak bir üst fiyatın da varlığı nedeniyle, maliyeti azaltmak için sarf edilmesi gereken bir çabaya daha bağlanıyor. Tam da bu noktada, etiketlerde yer alması zorunlu olmayan ögeler ya da zorunlu olan ögelerin düşük kaliteli son versiyonları devreye giriyor. Giderek artan kanıtlar, kuru mamaların tüketiminin hayvan refahı üzerinde ciddi zararlı etkileri olabileceğini göstermektedir. Hayatımızdaki patili bireylerin kronik sağlık sorunları yaşamalarının etkileri insanlara kıyasla oldukça geniştir; daha fazla engelliliğe, sağlıkla ilgili yaşam kalitesinin düşmesine, sağlık maliyetlerinin sarmallaşmasına ve yaşam süresinin kısalmasına neden olur. Gerçek: Köpeklerin %87'si ve kedilerin %67'si en azından bir çeşit işlenmiş gıda tüketiyor.   AGE Nedir? Advanced Glycation End-Products (A.G.E), ileri glikasyon son ürünleri demektir. AGE'ler birçok kronik hastalıkta önemli rol oynayan zararlı oksidatif bileşiklerdir. Vücudumuzda, şekerin yağ, protein ve hatta genetik materyalle glikasyon olarak bilinen bir süreçte birleşmesi sonucu ya da Yediğimiz besinlere bulunur. Yiyecekleri pişirme ve hazırlama yöntemleri AGE içeriğini değiştirir. AGE Nelerde Bulunur? Kuru Mamalarda AGE Var Mı? AGE, işlenmiş gıdalar başta olmak üzere ızgara, kızartma, kavurma gibi yüksek sıcaklıklarda pişirilen gıdalarda oluşur. Kedi kuru mamaları ve köpek kuru mamaları , segmentleri ve içeriğinde bulunan besin ögelerinin çeşitliliği ya da miktarı fark etmeksizin, üretimdeki, kuru mama olmasını sağlayan "kurutma" işlemi başta olmak üzere evreler gereği ultra (işlenmiş gıdalarının birleşiminin tekrar işlenmesi) işlenmiş gıdadır. AGE Nelere Neden Olur? Kuru Mama Kronik Hastalığa Neden Olabilir Mi? Vücut, AGE'lerin yalnızca bir kısmını yok etme kapasitesine sahiptir. AGE'ler zamanla dokularda birikerek oksidatif stresin ve iltihaplanmanın artmasına neden olurlar. Araştırmalar, yüksek AGE düzeylerinin kalp hastalığı, böbrek yetmezliği, diyabet, alzheimer ve erken yaşlanma yla bağlantılı olduğunu gösteriyor. Öte yandan, düşük AGE düzeylerinin, yara iyileşmesinin hızlanması, inflamasyonun ve oksidatif stresin azalması ve hatta daha uzun bir yaşam süresiyle bağlantılı olduğu ortaya çıktı. AGE'lerin kronik hastalıkların gelişiminde önemli bir rol oynadığı açıktır ve bu nedenle AGE düzeylerinin izlenmesi genel sağlığın önemli bir belirteci olarak düşünülmelidir. Yüksek Age Kaynakları Olan Kedi Kuru Mamaları ve Köpek Kuru Mamaları: AGE'ler, evcil hayvan gıdaları da dahil olmak üzere tüm gıdalarda doğal olarak değişen seviyelerde bulunur. Bu değişimi belirleyen maruz kaldığı ısıl işlem ve ısıl işleme maruz kalan gıdadaki tahıl miktarlarıdır. Ancak en yüksek seviyeler, işlenmiş gıdalarda bulunur. Bunlar da evcil hayvan maması endüstrisine tam olarak hakim olan yiyecek türleridir. Pişirme ve gıda üretimi sırasında kullanılan yüksek ısı, dehidrasyon ve ışınlama uygulamaları; şeker, yağ ve proteinler arasındaki kimyasal reaksiyonların çok daha hızlı gerçekleşmesine neden olmaktadır. Bu durum, özellikle adını da yüksek ısı ile kurutulmuş olmasından alan kuru mamalarda AGE oluşum düzeylerini önemli ölçüde artırır. Tahılsız kuru mamlarda AGE bulunur mu? Evet. Tahıllı kuru mamalarda AGE, tahılsız kuru mamalardan daha fazla mı bulunur? Evet AGE Kedi ve Köpek Kuru Mamalarında Sadece Kimyasal Tepkime Nedeniyle Mi Bulunur? Ne yazık ki, hayır. En az konuşulan konu da budur, çünkü ortada çok daha acı bir gerçek var. AGE'ler çok lezzetlidir ama içerik etiketlerinde bulunmazlar. Yiyeceklerin çıtır çıtır lezzetli kısımları aslında en yüksek AGE miktarını içerir. Bu nedenle üreticiler, hayvan mamalarının tadını, kokusunu ve rengini iyileştirmek için işleme sırasında doğrudan AGE'ler eklerler. Dr. Bartges, "Evcil hayvan mamalarında AGE'ler hakkında çok az şey biliniyor," diyor. Bir çalışmada 60 ila 70 köpek ve kedi mamasındaki ileri glikozillenmiş son ürünler ölçüldü (orijinal makale, kaynaklarda yer almaktadır) Dr. Bartges şöyle açıkladı: "Bulunan şey şu ki, ısıyla işlenmiş evcil hayvan gıdalarıyla beslenirken, köpekler i çin potansiyel AGE alımı, yetişkin bir insanın kilo bazında yiyebileceğinden yaklaşık 120 kat daha fazla ydı. Kediler in yetişkin bir insanın yiyeceğinden yaklaşık 40 kat daha fazla AGE tüketeceğini tahmin ettiler. Şimdi bunun köpeklerimizin veya kedilerimizin hayatı boyunca her öğünde, her gün olduğunu hayal edin. Köpekler ve kediler, her gün yedikleri evcil hayvan mamalarının ısıl işleme tabi tutulması nedeniyle, günlük bizlerin hayatında olduğundan çok daha fazla diyetsel AGE'lere maruz kalma potansiyeline sahiptir." Kedi-Köpek Mamalarındaki AGE'ler Neden İnsan Gıdalarındakinden çok daha kötü? Kısaca: Sadece işlenmiş değil, ultra işlenmişlerdir. Üstelik lezzetlendirilmek için AGE ile desteklenenler var ancak hangilerinin AGE ile lezzetlendirildiğini bilmemizin bir yolu yok. MARS Petcare araştırması şunları söylüyor: HMF, karbonhidrat içeriği yüksek ve protein içeriği düşük olan evcil hayvan gıdalarında daha yüksekti. HMF ayrıca CML (karboksimetillizin) ile de belirli bir oranda ortaya çıkar. CML, protein varlığında çoklu doymamış yağ asitlerinin metal katalizli oksidasyonu da dahil olmak üzere çeşitli yollarla oluşturulan başka bir AGE'dir. (Yani insanlar tarfından tüketilen konserve tüm ürünler için de durum benzerdir) Malzemelerin ısıyla ön işleme tabi tutulması AGE'leri artırır. Kuru mama ve konserve ürünlerde kullanılan içeriklerin çoğu ısıl işleme tabi tutulur. Proteinler ve yağlar ısıyla işlenir; nişastalar ısıyla jelatinleştirilir ve meyveler, sebzeler, proteinler ve süt ürünleri ısıyla kurutulur. Tüm bu işlenmiş, jelatinleştirilmiş ve suyu alınmış bileşenler, kuru mama ekstrüzyonu veya konserveleme işlemine konulduktan sonra, DAHA FAZLA ısı ve basınca maruz kalırlar. Konserve gıdalar, sterilize edilene kadar - kutunun merkezi 250 dereceye ulaşıncaya kadar ısıtılır, basınç altında 400 dereceye kadar işlenir, ardından ekstrüzyona tabi tutulur ve ısı altında kurutulur ve ardından lezzetli hale getirmek için ısıtılmış yağ püskürtülür. Ortalama kuru mama torbasındaki malzemeler dört ila altı kez ısıtılır. Tüm bu işlemler AGE'leri arttırmayı ve besleyici maddelerin yok olmasını beraberinde getirir. Peki AGE'ler Yaşlanmaya Nasıl Neden Oluyor? Proteine ​​bağlı ve serbest AGE'ler bağırsakta sindirim enzimleri ve bağırsak mikrobiyotası tarafından salınabilir. Bu AGE'ler salındıktan sonra, bağışıklık hücreleri üzerinde çeşitli reseptörlere bağlanarak bağırsağın mukozal bağışıklık sistemi ile etkileşime girer. RAGE (AGE Reseptörü) olarak adlandırılan reseptör de bu reseptörlerden biridir. Doğuştan gelen bağışıklık hücreleri bir yol (NF-kB olarak bilinir) aracılığıyla aktive edilir ve reaktif oksijen türleri (ROS) ve sitokinler üretir. (Sitokinler, iltihaplanma, enfeksiyon, travma ve toksinlere karşı hücresel tepkinin iletişimlenmesine ve modüle edilmesine yardımcı olan, doğuştan gelen bağışıklık hücreleri tarafından salınan hücre sinyal molekülleridir.) Bu aktivitelerin tümü T hücresi aktivasyonunu çarpıtabilir ve oksidatif strese, sistemik inflamasyona, erken yaşlanmaya ve çok çeşitli hastalıklara katkıda bulunabilir. Köpeğinizin ya da Kedinizin Tavuğa Alerjisi Mi Var? Belki Alerjiye Neden Olan Tavuk Teğil, AGE'lerdir AGE'lerin etkileri üzerine birçok ilginç çalışma var. Öne çıkan bazı çalışmalar bunun nedenini gösteriyor: Çapraz bağlı proteinler genel popülasyonda sindirilebilirlik, immünojenisite ve alerjenite sorunları gibi bir dizi soruna neden olur. Çünkü proteinler çapraz bağlandığında vücut onları tanımaz. Bu da alerjik reaksiyonlara ve bağışıklık sistemi fonksiyon bozukluğuna neden olabilir. Belki de kedinizin veya köpeğinizin gıda alerjisinin çözümü, diyetindeki AGE'lerin ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir. Proteinlerin çapraz bağlanması yoluyla şeker hastalarında da kollajenle ilişkili vasküler komplikasyonlara neden olur. Bu, AGE'lerin diyabetiklerde zayıf dolaşıma neden olur. Bağırsak geçirgenliğini artırır. Sızdıran bağırsak, vücudun her yerinde hastalığı başlatır ve sürdürür. Minerallerin biyoyararlanımını etkiler (vücudun bu besin ögesinden fayda sağlamasını engeller) – özellikle kalsiyum, fosfor ve demirin emilimini azaltır. İyi haber: AGE'leri Azaltmak İyileşmeyi Destekler Yaşlanan köpekler üzerinde yapılan çok sayıda çalışma, diyabet, katarakt, osteoartrit, nörodejeneratif köpek bilişsel işlev bozukluğu sendromu, vasküler işlev bozukluğu ve aterosklerozu olan köpeklerde AGE'lerin doku düzeylerinde artış olduğunu göstermiştir. Diyetteki AGE'ler kısıtlandığında bu koşullarda iyileşmelerin meydana geldiği gösterilmiştir. Ne Yapabiliriz? Kendi mamanızı evde yapmak ilk seçenek ve haftada birkaç saat ayırmanız yeterli. Ancak yine de bunun için yoğun olabilirsiniz ya da başka nedenlerle sizin için mümkün olmayabilir. En azından beslenmesinin %10'unu kapsayacak şekilde düşük glisemik indeksli, insan sınıfı, nazikçe pişirilmiş, tam ve dengeli bu mamayı uygulamayı deneyebilirsiniz. Bu da sizin için mümkün değilse kuru mama, konserve veya paket yaş mama ile oluşturulan beslenmenin %10 ila %20'sini taze, bütün, nişastalı olmayan yiyeceklerle değiştirmek de önemli bir adım olacaktır. Bu sürete doğal antioksidanlar kullanarak oksidatif strese karşı onu destekleyebilir ya da toksinleri detoksifiye etmek için özel olarak üretilmiş ürünlerle her ay 1 haftalık bir detoks yapmasını sağlayabilirsiniz. Kediler için pek de mümkün olmasa da köpekler için, bu beslenmenin %10'unu brokoli, ıspanak, lahana veya pazı gibi hafif buharda pişirilmiş koyu yapraklı veya turpgillerden oluşan yeşilliklerle değiştirebilirsiniz. Ev yapımı kedi maması tarifi için buraya Ev yapımı köpek maması tarifi için buraya tıklayıp inceleyebilir, hayatınızdaki patili bireyin damak zevkine göre, uygun besin ögeleri ile revize ederek de uygulayabilirsiniz. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle... Kaynaklar 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11

  • Kedilerde Ağzı Açık Nefes Alma

    Kediler, köpeklerin aksine, ağızdan nefes almazlar. Yorucu bir oyun sonrasında, sıcak havalarda dışarıda kaldıktan sonra veya arabaya binmek veya veteriner hekim ziyareti gibi stresli olaylar sırasında ortaya çıkmadığı sürece bir kedinin ağızdan nefes alması endişe vericidir. Eğer kediniz ortalamanın biraz üzerindeki bir sıcakta ya da ortalamanın biraz üzerindeki bir egzersizde ağızdan nefes almaya başlıyor ve bu durumu sık sık tekrarlıyorsa akla gelmesi gereken bazı olasılıklar bulunur. Dışarıda yaşayan veya vakit geçiren bazı kediler, sıcak havalarda serinlemek için nefes nefese kalabilirler. Ayrıca, arabaya binmek veya veteriner hekim ziyareti gibi stresli bir olaya maruz kalan bir kedi nefes nefese kalabilir. Açık bir nedene sahip anlık olaylar dışında, kedilerde soluk soluğa kalma, ağızdan nefes alma, solunum yolu veya kalple ilgili altta yatan bir sorun olduğunu gösterir. Soluk soluğa kalmaya başlayan yaşlı kedilerde olası bir neden konjestif kalp yetmezliğidir. Özellikle öksüren genç kedilerde, daha olası neden kedi astımı gibi bir solunum yolu rahatsızlığıdır. Kedilerde Ağzı Açık Nefe Almanın Nedeni Olarak Konjestif Kalp Yetmezliği Bir kedinin kalbi vücuda yeterince kan pompalayamadığında sıvı, akciğerlere dolar ve sonuç konjestif kalp yetmezliğidir. Kedilerde konjestif kalp yetmezliğinin birçok nedeni vardır ancak çoğunlukla hipertrofik kardiyomiyopatiden kaynaklanır. Tiroid hastalığı, yüksek tansiyon, doğum kusurları ve diğer durumlar da konjestif kalp yetmezliğine neden olabilir. Hipertrofik kardiyomiyopati (HCM), kedilerde en yaygın birincil kalp hastalığı türüdür ve tüm vakaların %85 ila %90'ını oluşturur. "Hipertrofik" kelimesi kalınlaşmış anlamına gelir, bu nedenle bu, kalbin duvarlarının ve ventriküllerinin çok kalınlaştığı veya hipertrofik hale geldiği bir durumdur. HCM sıklıkla kedilerde kalıtsaldır. Aslında Maine Coons ve Ragdoll'larda spesifik bir gen mutasyonunu tespit etmek için artık mevcut bir test var. İran kedisi, diğer oryantal ırklar ve Amerikan Shorthair kedileri gibi safkan kediler de bu durumu geliştirmeye yatkındır. Kediler genellikle orta yaşta bu durumu geliştirir, ancak her yaşta ortaya çıkabilir. Kedilerde hipertrofik kardiyomiyopatinin belirtileri çeşitlilik gösterir ve bir dereceye kadar hastalığın şiddetine bağlıdır. Hafif hastalığı olan kediler her zaman belirti göstermez. Ancak önemli HCM'si olan bir kedide genellikle belirgin belirtiler vardır. Bildiğimiz gibi, kediler hastalığı çok iyi maskeler, bu nedenle bu durum ciddileşene kadar, önemli bir hastalığı olan bir kedi bile hiçbir semptom göstermeyebilir veya kalp hastalığına işaret etmiyormuş gibi görünen çok hafif semptomlar gösterebilir. Belirgin semptomları olan kedilerde, konjestif kalp yetmezliğinden kaynaklanan solunum sıkıntısı veya kan pıhtısı nedeniyle bacak felci olabilir. Konjestif kalp yetmezliği olan kediler, insanlar veya köpekler gibi öksürmezler. Bunun yerine, açık ağızdan nefes alma eğilimindedirler ve bazen soluk soluğa kalırlar. Efor sırasında nefes alma zorluklarına dikkat etmek tam da bu noktada önem kazanır. HCM ve konjestif kalp yetmezliği olan bazı kediler, dinlenmek ve rahatlamak için durma ihtiyacı hissederler ve biraz dinlenmeksizin herhangi bir mesafe yürümekte zorluk çekerler. Kedilerde Astım Ağzı Açık Nefe Almasına Neden Olabilir Bronşiyal astım, alerjik bronşit ve kronik bronşit olarak da adlandırılan kedi astımı, dünya çapında her yaştan kediyi etkiler. Astım, akciğerlere giden hava yollarının tekrarlayan daralmasının olduğu bir durumdur. Hava yollarında aşırı miktarda mukus oluşur ve bu da hava yollarının iltihaplanmasına ve bazen ülserleşmesine neden olur. Bu durum hava yollarının kaslarında spazmlara yol açar ve daralmaya neden olur. Astımlı kediler derin nefes alamaz. İzlenecek belirtiler arasında genellikle öğürme veya kuru bir öğürme sesi bulunur. Aslında astımlı bir kediye tüy yumağı teşhisi konulması duyulmamış bir şey değildir. Tiz bir iç çekme veya ıslık sesi gibi duyulabilen hırıltı da başka bir klasik semptomdur. Zorlu nefes alma ve egzersiz intoleransı da işaretlerdir. Kedinizin tek semptomu kuru öksürük olsa bile bu, astımının ciddiyetinin bir ölçüsü olmayabilir. Kedilerin gerçekten ciddi astımı olabilir ancak çok az semptomu olabilir. Bazı kedilerin aniden nefes alamamaları dışında hiçbir semptomu yoktur. Bunun gibi bir akut astım atağı her an ortaya çıkabilir ve kediniz için hayati tehlike oluşturabilir. Ciddi astımı olan kedilerde nefes nefese kalma veya ağzı açık nefes alma gibi bariz belirtiler de görülebilir. Persler ve Himalayalar gibi yüzleri içe dönük Brakisefali kediler, astım da dahil olmak üzere solunum problemlerine özellikle duyarlıdır. Ani hava yolu daralması görünürde bir sebep olmadan meydana gelebilir. Ayrıca çimenler, polenler, kanarya otu, aerosol spreyler, duman, küf, küfler, toz akarları, ev kimyasalları ve hatta kedi kumu tozu gibi solunan tetikleyicilere karşı alerjik reaksiyondan da kaynaklanabilir. Kedinizin Nefes Almasının Endişe Nedeni Olduğunu Nasıl Anlayabilirsiniz? Bir sorun olup olmadığını belirlemek için kedinizin ne sıklıkla ağızdan nefes aldığına dikkat etmek önemlidir. Açıkçası, sürekli veya tekrarlayan nefes nefese kalma, ağızdan nefes alma durumu endişe vericidir. Özellikle iştahsızlık veya uyuşukluk gibi diğer davranış değişiklikleri olan bir kedide sürekli nefes nefese kalma, güvenilir ve alanında uzman bir veteriner hekimden randevu alma zamanının geldiği anlamına gelir. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Sarımsak: Zannedilenin Aksine Köpekler İçin Sağlıklıdır

    Sarımsak, güçlü tadı ve çeşitli sağlık yararları nedeniyle mutfaklarımızın vazgeçilmezidir. Ancak birçok patili birey ebeveyni sarımsağın köpekler için zehirli olduğu yanılgısına düşer; aslında doğru miktarlarda verildiğinde sarımsak köpekler için oldukça faydalıdır. Sarımsağın Güvenilirliği Hakkındaki Karışıklığı Gidermek İnternette birçok sağlıklı meyve, sebze, kuruyemiş ve tohum hakkında yanlış bilgiler bulunur. Bunun nedeni, web sitelerinin tüm riskleri (mide-bağırsak sorunlarına neden olan aşırı tüketim riski gibi)"riskler" veya "toksisite" olarak etiketlemesidir. Bu doğru değildir ancak yine de milyonlarca patili birey ebeveyninin kafasını karıştırmayı başarmıştır. Peki sarımsak korkusu ilk olarak ne zaman ve nasıl başladı? Her şey Japonya'da yapılan ve 2000 yılında American Journal of Veterinary Research'te yayınlanan bir çalışmayla başladı. Araştırmacılar, köpeklere büyük miktarda sarımsak ekstraktı verilmesinin Heinz Body Hemolitik Anemisi'ne yol açıp açmayacağını ve bunun şiddetini bilmek istiyorlardı. Heinz Body Hemolitik Anemisi köpeklerde, kedilerde ve atlarda görülen, sarımsak, soğan, frenk soğanı ve pırasa gibi allium sebzelerinde bulunan bir bileşik olan tiyosülfatın aşırı tüketimiyle ilişkili çok spesifik bir anemi türüdür. Çalışmadaki köpeklere yedi gün boyunca günde bir kez vücut ağırlığının kilogramı başına 1,25 mililitre sarımsak özü verildi. (Bu çok büyük bir miktardır ve normalde köpekler bu miktarı zaten yemez.) Yine de sonuçlar, bu miktarın bile anemiye veya herhangi bir fiziksel belirtiye neden olmadığını gösterdi. Ancak kırmızı kan hücrelerinde oksidatif stresi gösteren mikroskobik değişiklikler vardı ve bu da araştırmacıların büyük miktardaki sarımsak ekstraktının köpekler için güvenli olmadığını belirtmesine neden oldu. Ancak bu konu, biz patili birey ebeveynlerine en sonunda "sarımsağın her miktarının her durumda zehirli olduğu" şeklinde yanlış yorumlanarak ulaştı ve o zamandan beri evcil hayvan dünyasında korku dolu paylaşımlara ve şehir efsanelerine neden oldu. İlk çalışmada yer alan dozaj o kadar gerçekçi değildi ki, orijinal yazarlar 2004'te bir takip çalışması yapmaya karar verdiler. Ve bu kez sarımsak hakkındaki ilk tutumlarını tersine çevirdiler ve aslında bağışıklık fonksiyonunu geliştirme ve kardiyovasküler hastalık riskini azaltma potansiyeline sahip olduğunu belirttiler. Buna rağmen sarımsağın güvenliği konusunda yanlış kanı hâlâ devam ediyor. Özetlemek gerekirse, sarımsak, köpeğinizin ve kedinizin tüketmesi için güvenlidir. Hatta besin açısından dengeli ev yapımı mamalarına uygun miktarlarda eklendiğinde faydalı etkiler de sağlar. Allisin: Sarımsaktaki Tıbbi Bileşen Sarımsak, Antimikrobiyal, Antitrombotik, Antitümör, Hipolipidemik, Antimutajenik, Antioksidan, Bağışıklık modülasyonu, Antiastmatik, Hipoglisemik ve Antidiyabetik özelliklere sahip olması nedeniyle geleneksel olarak terapötik uygulamalar için kullanılan, dünyada yetiştirilen en eski ürünlerden biridir. Sarımsaktaki birincil fitokimyasal allisindir. 2004 yılında yapılan bir araştırma, bu biyoaktif bileşiğin hayvanın kardiyovasküler sağlığı için faydalı olduğunu gösterdi. Bunun yanısıra çalışma sırasında nispeten yüksek konsantrasyonlarda sarımsak tüketen hayvanda oluşan bir anemi yoktu. Sarımsaktaki Kükürt Bileşikleri ve Antikanserojenik Etkileri Cancer Letters dergisinde yayınlanan bir araştırma, sarımsaktaki organosülfür bileşiklerinin köpek meme tümörü hücreleri üzerindeki etkisini değerlendirdi. Sonuçlar, diyalil sülfür ve diyalil trisülfür bileşiklerinin, neoplastik köpek meme tümörü hücrelerinin büyümesini belirgin şekilde azalttığını gösterdi. Anticancer Agents in Medicinal Chemistry dergisinde yayınlanan bir başka çalışma, sarımsaktaki kükürt bileşiklerinin antikarsinojenik etkilerini desteklemekte ve diğerlerinin yanı sıra, kanserojenlerin detoksifikasyonundan sorumlu metabolize edici enzimleri, reaktif oksijen türlerini inhibe etmeyi ve apoptozu indüklemeyi içeren etki mekanizmalarını daha da vurgulamaktadır. Özetle, mikotoksinlerden kaynaklanan tümör vakalarını azaltmaya yardımcı olduğundan, sarımsak, köpeğini yalnızca kuru mamayla besleyebilenlerin dahi kullanabileceği en iyi taze yiyecektir. Köpeğime Sarımsak Verirken Nelere Dikkat Etmeliyim? 1. Taze Tüketim Yalnızca yeni ezilmiş ve doğranmış taze sarımsak vermenizdir. Sarımsakta bulunan allisinin faydalarından ancak bu şekilde yararlanabilirsiniz. Önceden doğranmış olan ile taze sarımsak aynı seviyede allisin içermez. Çünkü allisin kararsız yapıdaki bir bileşendir ve saatler içinde bozulabilir. Kurutulmuş veya toz haline getirilmiş sarımsaktaki allisin, taze sarımsak kadar etkili değildir. Bu nedenle daima taze sarımsak kullanmayı tercih etmek ve ezdikten sonraki altı saat içinde tüketmek önemlidir. 2. Doğranmış ve Ezilmiş Sarımsaktaki allisin üretimini aktive etmek için sarımsağı doğrayın ve ezin. Bunun nedeni, taze sarımsağın doğranması ve ezilmesinin, alliinaz enzimini aktive etmesi ve bu enzimin daha sonra alliin proteini ile birleşerek allisin üretmesidir. 3. Doğru Miktar 2 - 4 Kg Köpeklere : 1/6 Çay Kaşığı 5 - 7 Kg Köpeklerde : 1/3 Çay Kaşığı 7-8 Kg Köpeklerde : Yarım Çay Kaşığı 9 - 13 Kg Köpeklerde : 2/3 Çay Kaşığı 14 Kilo ve üzeri köpeklerde : 1 Çay Kaşığı Sarımsağı, hayatınızdaki patili bireyin ev yapımı kemik suyunu tatlandırmak için de kullanabilirsiniz. Köpekler için uygun olandan daha yüksek doz içerebileceğinden, özellikle insanlar için üretilmiş olan sarımsak hapları veya ekstraktlarının kullanılmamalıdır. Peki Kediler için Sarımsağın Uygun Tüketim Miktarı Nedir? Ne kadar miktarda sarımsağın kediler için güvenli olduğunu gösteren bir çalışma ne yazık ki henüz yok. Ancak Dr. Karen Becker, pireleri uzaklaştırmak için kedisine yaz aylarında haftada birkaç kez yemeğine karıştırarak 1/8 diş sarımsak verdiğini açıklamıştır. Bu da çay kaşığının gerçek anlamda ucuyla, küçük bir miktarda ezilmiş sarımsağa eşittir. Sarımsak Alkali Mi Asidik Mi? Sarımsak tazeyken alkalidir. Sarımsak tazeyken sindirildiğinde 8,5 pH seviyesine sahiptir. Sarımsak Sürdürülebilir Bir Ürün Mü? Sarımsak üretimi havaya, toprağa ve suya önemli bir zarar vermediği için sürdürülebilir kabul edilir. Bununla birlikte, bazı sarımsaklarda, tıpkı her tarım ürününde olabileceği gibi ağır metal ve klor miktarının güvensiz düzeylerde olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle kullandığınız sarımsağın nereden geldiğini bildiğinizden emin olmak önemlidir. Hayatınızdaki patili bireylere ve tüm ailenize sunduğunuz şeyin zararlı kimyasallar ve diğer toksik maddeler içermediğinden emin olmak için mümkün olduğunca yerel üreticilerden ilaçlanmamış, doğal yetiştirilen sarımsaklardan satın almanız tavsiye edilir. Ayrıca kendi evinizde de sarımsak yetiştirmeyi deneyebilirsiniz. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Pitho Hakkında

    Doğrudan değil, sıklıkla sorulan sorulara cevaplar Pitho Nereden Gelir? Pitho, ismini, 7 yaşından bu yana kedi ve köpeklerle iç içe yaşayan kurucusunun, şuan 14 yaşında olan köpeği Pitho'dan almaktadır. Ev hayatını 15 kurtarılmış patili bireyle paylaşan, evsiz hayvanlara yıllardır aktif ve bireysel destek veren kurucusunun hayatındaki bir dönüm noktası; hayvan refahına dair bilgi kirlilikleri, belirsizlikler, yüksek kar marjlarıyla ket vurulan mümkün destekler, kişisel çıkarların barizliği ve tüm bunların büyük şovlarla maskelenmesinin ağırlığı ile birleştiğinde Pitho, bir şirket olarak ilk adımlarını atar. Pitho Ne Değildir? Pitho, sadece evcil hayvanlar için destek ürünleri sunan bir şirket değildir. Pitho, evcil hayvan sektörünün gün geçtikçe büyüdüğünü düşünen ve bu pastadan bir pay almayı hedeflemiş bir şirket de değildir. Bu nedenle her konuyu ürünlerine bağlamaz, bu nedenle her ne kadar revaçta da olsa her kategoriden ürün sunmaz, bu nedenle her hamlesini ürünlerini satma amacıyla yapmaz. Pitho Nedir? Pitho için kedi ve köpek yoktur. Kurulduğu ilk günden bu yana belirttiği gibi; "patili birey" vardır. Çünkü bilir ki her bir kedi, her bir köpek baştan sona ayrı ihtiyaçları, ayrı hassasiyetleri olan, genellenmemesi gereken apayrı birer bireydir ve apayrı birer birey olarak değerlendirilmeyi, apayrı birer birey olarak tedavi edilmeyi hak eder. Pitho; tıpkı doktora giden her insanın 'insan' başlığı altıda değerlendirilmediği, sadece rutin testler ardından tedaviye başlanmadığı gibi; patili bireylerin de genellenmemesi gerektiğine inanır. Onların da mevcut yaşamı, yaşam ortamı, maruz kaldıkları, maruz kalmadıkları, geçmiş klinik deneyimleri, tolere edebildiği ve edemediği prosedürler kendilerine özeldir. Dolayısıyla tüm tedavi süreçleri ya da uygulamaları spesifik kararlarla belirlenmelidir. Pitho; sırf insanlar gibi, tükettikleri ya da kullandıkları her ürünün ilk etkilerini dillendiremedikleri ve bu nedenle gözle görülür bedensel etkileri yıllar sonra ortaya çıktığında net bir sebebe bağlamak güç olduğu için doğru ürünü değil, yüksek kar marjlı ya da genel kazancına hizmet eden ürünlerin kullandırılmasının teşvik edilmemesi gerektiğine inanır. Ürünlerini ve ürünlerinin içeriğini bu inancın ışığında hazırlar, şeffaflığını bu ışıkla sağlar. Hedefi Nedir? Pitho olarak hayatta her şeyin siyah ya da beyaz olmadığının, özellikle de konu yaşam hakkı olduğunda iyi niyetin büyük bir gri alan oluşturduğunun unutulmaması gerektiğine inanıyoruz. Pitho olarak daima, tam olarak hedefimizin üzerinde duruyoruz; çünkü yaşam hakkındaki yüceliğin, farklı bir türe gösterilen şefkatteki bilgeliğin, doğadaki üstünlüğün, bilimin ve gerçeğin kabulünü hedefliyoruz. Pitho Neden... Alışkın olunmayan, gerçeğe ve bilgiye dayalı, çıkardan uzak duruşumuzun yarattığı şaşkınlığı anlıyoruz. Sadece yaşam hakkına, iyiliğe ve gerçeğe güvenerek almakta olduğumuz yolun bazı yansımalarını anlıyoruz. Kişisel çıkarların, iyi niyetle maskelendiği her alanı görüyor, maskeleri tutmakta zorlanmanın verdiği öfkeyi anlıyoruz. Bu nedenle, Pitho'yu bir süredir tanıyanlar bunu zaten bilse de yeni tanıyanların aklının karışmasını anlıyoruz. Sorun değil. Karşılığında sadece motivasyonumuzu anlamanızın yeterli olması gerektiğinin anlaşılmasını istiyoruz. Pitho büyümeyi, maddi kazanç ile değil; patili bireylere faydası ile tanımlamaktadır. Pitho küçülmeyi, maddi kayıpla değil; kendisine yakışanı yapmamakla tanımlamaktadır. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Uyku Sorunları İçin Çözüm Bu Kadar Kolay Olabilir Mi?

    Uykusuzluk, uykuya dalmada, uykuyu sürdürmede veya her ikisinde zorlukla karakterize edilen bir uyku bozukluğudur. Genellikle gündüz uykululuğuna, uyuşukluğa ve halsizlik hissine yol açmaktadır. Yatmadan önce yiyeceğiniz bir muz, deliksiz bir uykuya yardımcı olabilir. Yatmadan önce muz yemenin uyku kalitesini arttırdığına bireysel olarak şahit olan ekip üyelerimizden yola çıkarak yaptığımız bir araştırma ile bu fikrin bazı bilim insanları tarafından da öne sürüldüğünü ve birçok kaynakla desteklendiğini gördük. Çünkü muz, uykuyu ve rahatlamayı artırmaya yardımcı olabilecek bazı besin ögeleri içeriyor. Muzun İçerdiği ve Uyku Sorunları İçin Çözüm Olan Besin Ögeleri: Magnezyum: Çalışmalar, günlük 500 mg magnezyum takviyesinin melatonin üretimini artırabileceğini ve kortizol (stres hormonu) düzeylerini azaltabileceğini gösteriyor. Triptofan: Triptofan esansiyel bir amino asittir, yani vücudunuz onu üretmediği için onu muz ya da her zaman söylediğimiz gibi Spirulina gibi gıdalardan almamız gerekir. Potasyum: Kasların gevşemesini sağlayan potasyum daha rahat bir uyku için oldukça önemlidir. Bunun yanısıra düşük potasyum seviyeleri yüksek tansiyonu olan kişilerde uyku sağlığına çok daha olumsuz ekleyebilir. B6 Vitamini: Uykusuzluk üzerinde etkili olduğu bilinen önemli kaynaklardan birisi olan B6 vitamininin eksikliğinde ise insomnia yani uyuyamama hastalığı başta olmak üzere pek çok farklı sorun ortaya çıkabilmektedir. Dirençli Nişasta: Yararlı bakterilerin büyümesini ve aktivitesini uyarma, kısa zincirli yağ asitleri üretme gibi fonksiyonel özellikleri nedeni ile prebiyotik olarak kabul edilen bir nişasta türü olan dirençli nişasta, bağırsaklardaki bakteriler tarafından fermente edebilir. Pektin: Muz ayrıca meyve ve sebzelerde yaygın olarak bulunan ve bir tür çözünür lif olan pektin açısından da zengindir. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla huzurla ve güvenle...

  • Game Changer (Oyun Değiştirici) Nedir?

    Zaman içerisinde bazı fikirler insanların yaşama biçimini, toplumların işleyişini ve hatta tarihin akışını değiştirdi. Bu fikirler, Ne olduğunu görebilen, Ne olabileceğini öngörebilen Bu durumdan çıkar elde etmeye değil, inandığı değişiklikleri yaratmaya kendini adamış kişiler ya da kurumlar tarafından hayata geçirilmiştir. Oyunun kurallarını değiştirenler, yaşam tarzımızı ve bakış açımızı değiştirebilecek bazen benzersiz, bazen de sıradan fikirler üzerinde kendi vizyonlarının, iradelerinin ve kişiliklerinin gücünü ortaya koyan insanlardır. Oyunun kurallarını değiştirenler, içinde yaşadığımız ortamı küçük ya da büyük ölçekte dönüştürecek değişikliklere öncülük edebilir. Kim? Oyun değiştirici oyunun kurallarını değiştiren ve işlerin yapılma şeklini önemli ölçüde değiştiren kişi veya şirkettir. Oyunun kurallarını değiştiren bireyler genellikle kişilik özelliklerini ve tutumlarını değişimi tetiklemek için kullanırlar. Oyunun kurallarını değiştiren şirketler, yeni ve yenilikçi ürün ve hizmetler, çalışma yolları, verimlilik, üretim yöntemleri ve pazarlama stratejileri ararlar. Oyunun kurallarını değiştirenler, onlara karşı çıkanların, sıkıntıların ve belirsizliğin üstesinden gelir. Oyunun kurallarını değiştiren biri ya da bir şirket olmak; zaman, kararlılık ve bağlılık gerektirir. Nasıl? Oyunun kurallarını değiştirenler; mümkün olanı, şu anda yapılmakta olanla karşılaştırır. Oyun değiştiriciler statükoda bir değişimi teşvik ederler. Takip ettikleri değişiklikler radikal olabilir ve başkalarının anlaması zor olabilir ya da etik ve ahlaki olarak mantıken beklenmesi gereken ama kimse tarafından uygulanmaması nedeniyle mevcut haliyle kabul görmüş de olabilir. İşte, oyun kurallarını değiştirenler: Eğer şirketse uygulamalarıyla, bireyse beklentilerine dair taleplerini vurgulayarak Yeni bir bakış açısı, Farkındalık ve Beklenti çizgisi yaratırlar. Bu nedenle oyunun kurallarını değiştirenler, Yeni kavramları harekete geçirebilen, Değişim arzusunu ve değişimi kabul etmeyi teşvik eden ve Değişimin kendisini yaratabilen kişi veya şirketlerdir. Oyunun kurallarını değiştirenler: Eğer bireyse, insanların neyi algıladığını ve nasıl yaptığını etkilemek için sıklıkla kişilik özelliklerini ve tutumlarını kullanır. Eğer şirketse, "rakiplerinden farklılaşma"yı amaç değil, araç olarak kullanırlar ve bu yolda iş yüklerini arttırarak kendilerini zorlayan beklentileri kendileri oluştururlar. Bu araç, rakiplerini de kendisi gibi olmaya ve böylece hitap edilen kitleye gerçek yararı sağlamaya hizmet eder. Genel olarak oyunun kurallarını değiştirenler: Başkalarının yapmadığı şeyleri arayıp görerek olayların gerçekleşmesini sağlar. Küçük veya büyük şekillerde yenilikçi olmaya çalışırlar. Daha da önemlisi, ısrarcı, kararlı, cesur, enerjik, vizyon sahibi ve çalışkan olarak aradıkları ilerlemeyi sağlayacaklarını bilirler. Hedeflerine ulaşmak için gerekli bilgi ve deneyime sahip olmadıklarını fark ederlerse bu bilgi ve deneyimi insanüstü gibi görünen bir çabayla elde ederler. Özetle: The Jamie Foxx Show'un 1998 yılında yayınlanan bölümüyle ünlenmiş, "Oyuncudan değil, oyundan nefret et," sözünün aksine oyun değiştiriciler oyunu oynamayı reddeder ve oyunculara, farklı bir oyunun mümkün olduğunu göstermeyi hedefler. Çünkü, Martin Seligman'ın söylediği gibi: İyi yaşam, yaşamın ana alanlarında her gün kendinize özgü güçlerinizi kullanarak mutluluk elde etmekten ibarettir. Anlamlı yaşam için, buna bir bileşen daha eklenmesi gerekir: Aynı güçlü yönleri; bilgiyi, gücü veya iyiliği ilerletmek için kullanmak. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Spirulina - Aynanın İçinden

    Spirulina 4.5 milyar yaşındaki Dünya’nın yaklaşık 3.5 milyar yılında var olan, gezegenimizdeki en eski canlı organizmalardan birinin adıdır. Bu tür yosunlar, ilk insan benzeri türler Dünya’ya gelmeden çok önce, karbondioksit seviyelerini ve atmosferik oksijeni dengelemede çok önemli bir rol oynuyordu. Spirulina’nın faydalarını bilenleri takip ettiğinizde 1300’lü yıllara, Aztekler’e kadar uzun bir yol alırsınız. On altıncı yüzyılda İspanyol işgalciler Meksika’yı fethettiklerinde başkent Tenochtitlan’daki Meksika Vadisi'nde yaşayan Aztekler’in gölden “yeni yiyecek” topladıklarını keşfettiler. Hamile kadınlar, koyu renginin doğmamış bebeklerini büyücülerin gözünden gizleyeceğine inandıkları için Spirulina yerlerdi (Ciferri, 1983).* Bu rağbetlerinin sebebi -bebeklerini büyücülerin gözünden gerçekten gizliyor olması değilse- Spirulina’nın, kanıtlanmış onlarca yararı sayesinde o dönemlerde sıklığı kaçınılmaz olan düşükleri ve buna bağlı ölümlerini engelliyor olmasıdır. Diğer efsaneler de, Aztek haberci koşucularının maratonlarında spirulina kullandığını söylüyor. Bunun sebebi ise artık oldukça açık çünkü Spirulina’nın kas yorgunluğunu %77,8 azalttığı da kanıtlandı.** Peki yararları onlarca uluslararası üniversite tarafından yıllar süren çalışmalarla kanıtlanmış olan, Nasa’nın astronotların beslenmesinde kullanırken alternatif yaşam alanlarında yetiştirme projeleri sunduğu, FAO’nun geleceğin gıdası seçtiği Spirulina hakkında tedirgin olanlar neden tedirgin oluyor ve bu tedirginliklerinin doğruluk payı var mı? Cevaplara sondan başlayalım. Spirulina’nın Zararları Nelerdir? Spirulina bir gıdadır. Ancak içerdiği onlarca besin ögesi, bu sayede sunduğu onlarca fayda, üzerine yapılan onlarca araştırma, hakkında konuşan onlarca yetkili kuruluş nedeniyle onu bir gıda olarak görmekte zorlanıyor, bir ilaç gibi değerlendiriyor ve buna uygun sorular soruyoruz. Bu nedenle yanına bir hatırlatıcı koyalım ve bir gıda ile örneklendirerek ilerleyelim. Bu gıda da kereviz olsun. Kereviz, karaciğer temizleyici olarak bilinir. Düzenli olarak kereviz tüketmenin böbrek sağlığını korumaya ve karaciğer hastalıklarını önlemeye yardımcı olduğu herkesçe bilinir. A, B, C Vitaminleri ve demir bakımından zengindir. Bu yüzden aslında her gün küçük porsiyonlarla da olsa tüketilmelidir. Mümkün değilse haftalık rutinimizde kesinlikle yer almalıdır. Yılda bir kere yersek elbette yediğimizde vücudumuz vitaminlerini alır, yararını görür ancak karaciğerimizi temizlemesini beklemeyiz. Bunun için düzenli tüketmemiz gerekirdi. Ya da bir hafta her gün kereviz yedikten sonra karaciğerimizdeki herhangi bir sorunun yok olacağını ya da sonraki hafta bir sorun çıkmayacağını garantilediğimizi düşünmeyiz. Sağlıklı beslenmek, süreçtir. Geçilmelidir ve istikrar önemlidir. Yukarıdaki bu cümlelerin hepsi çok sıradan, tahmin edilebilir ve bize, aklımızda bir soruya neden olmayacak kadar net gelir. Bu cümleler kurulduğunda hepimiz, “Tamam,” deriz. Bir bölümümüz “Ben tadını pek sevmiyorum ama sağlık için elbette,” der. Sağlığına ve bedenine önem veren bir bölüm ise rutinine almıştır bile. Spirulina da karaciğer sağlığı için idealdir, tansiyonu dengeler, kan akışını düzenler, kansere karşı etkilidir, oksidatif hasarı büyük oranda azaltır, bağışıklığı güçlendirir, bağırsak sağlığını destekler, cilt sağlığını destekler, alerjilere karşı etkilidir, böbrekleri korur, stresi azaltır, antioksidan kaynağıdır, ağrıları hafifletir… Bunlar ve diğer birçok yararının her biri de kanıtlanmıştır. Ancak bu cümleler kurulduğunda, “Spirulina’nın zararları da varmış,” diye yükselen sesler duyarız. “Böbreklere zararlıymış, çocuklara zararlıymış, yan etkileri olabiliyormuş. İlaçlarla etkileşime girebiliyormuş. Ağır metal içerebiliyormuş. Bulaşana maruz kalabiliyormuş…” “Yepyeni bir yola adım atmak zordur” Maya Angelou Spirulina bizim için yenidir. Varlığı -kıyas götürmeyecek kadar- bizlerden eski de olsa varlığına olan bilgimiz bizler için çok yenidir. Ve bizim için yeni olana adım atmak kolay değildir. Örneğin sebze ve meyve yetiştirmede yanlış ve bilinçsiz kullanılan kimyasal gübreleme yönteminin sağlıksız gıdalara neden olduğunu hepimiz biliriz. Ancak kimse kerevizin ya da domatesin nasıl gübrelendiğine dair bilgi almaya çalışmaz, merak etmez, şekline bakıp hormon içerip içermediğini anlamaya çalışır çünkü yetiştirme yönteminin kendisi yeni ve endişe vericidir. Kereviz ya da domates, işte bildiğimiz kerevizdir, domatestir. Hepimiz su ürünleri alerjisi olanların balık yememesi konusunda hemfikirizdir ama kimse balık satanların karşısına geçip neden bir uyarı yazısı yazmadıklarını ya da uyarı yazısını daha büyük harflerle yazmaları gerektiğini de söylemez. Fıstığa alerjisi olan gruplar bulunur. Ama herkes fıstık alerjisi olanların bir gıdayı yemeden önce içinde fıstık olup olmadığını soracakları konusunda onlara güvenir. Ama Spirulina bizim için çok yenidir. Endişelerimizin çoğu doğruluk payı içermese de hissedilir ve bunu gidermenin yolu orijinal makaleleri okumaktan geçse de bizim için zaman alıcı ve meşakkatlidir. "Tüm zamanların en büyük keşfi, bir insanın yalnızca tutumunu değiştirerek geleceğini değiştirebileceğidir." Oprah Winfrey Kendimizden daha değerli kimse olmadığını çünkü kendimizden çok değer verdiklerimizin yanında olmak için kendimize ihtiyaç duyduğumuzu bilsek de bu nadiren çaba sarf etmemizi sağlar. Bunun yerine uzmanlığının kaynağını bilmediğimiz ama sevdiğimiz ya da sadece o anda karşımızda olan kişilerin, kaynağını nerden aldığını bilmediğimiz yazılarını okuruz ya da sözlerine kulak veririz. Ve karar verilmiştir. Artık sadece Spirulina’nın değil, tüm gıdaların en büyük riskinin yetişme koşulları olduğunu bilmekten uzağızdır. Yetiştiği koordinatlardan çok analizlerinin önemli olduğunu bilmekten de uzak olduğumuzdan analiz talep etmek yerine menşeini öğrenmek isteriz. Cevabı bir koordinata işaret eder, sorumuzun yanıtı bu değildir ama yeterli gibi gelir. Bağışıklığı güçlendiren bir gıdanın, bağışıklığını baskılaması gereken bir grup tarafından kullanılmaması gerektiğini, başı ve sonu kesilmiş ama tıklanma alacak cümlelerden öğreniriz ve bağışıklığımızı güçlü tutmak isteyen biz, endişeleniriz. Günde 2 litre su içilmesinin yaşamak için gerektiğini ama 6 litre su içmenin ölümcül sonuçları olduğunu biliriz. Ama yanlışlıkla 6 litreyi birden içeceğimizden endişelenmeyiz, suyu içeriz. Çünkü aksi bir tedirginliğin ya da tercihin enteresan olacağına eminiz. Ama tüm bir paketi 50 gram olan Spirulina’nın uzun süre düzenli olarak 50 gram kullanılması durumunda böbrekte taş oluşturması ihtimalini, başı ve sonu kesilmiş ama tıklanma alacak cümlelerden öğreniriz ve günlük porsiyonu olan 5-10 gramı hayatımıza alabilmek için çabalayan biz, uzun günler boyu günde yanlışlıkla 50 gramı birden tüketmekten ve böbreğimizde taş oluşturmasından endişeleniriz. Peki neden? Bunun en güzel örneği yakın tarihimizde yer alır ve neden tedirgin olduğumuz sorusunu tam bir ayna görevi görerek yanıtlar. Sağlıklı, fonksiyonel ve doğa için bir nefes olan Spirulina hakkında oluşan endişemizin bir aynası. Bir ayna olduğu için bu örnekte sağ olan sol, sol olan sağdır. Bundan 100 yıl önce, sigara içmek istememek endişe uyandırırdı. 1930'lara gelindiğinde, tütün şirketlerinin, sigaranın kansere yol açabileceğini kanıtlayan makaleler sunduğunuz için sizi şarlatan olarak nitelendirmeye hazır bir doktor ordusu vardı. Hatta 1940'larda, sigarayı teşvik etmek için doktorları kullanan böyle bir reklam görme olasılığınız da yüksekti. RJ Reynolds Tobacco Company'den 1946'da yayınlanan bir reklam. Ancak gerçek elbette, sonunda ortaya çıktı. 1960'lara gelindiğinde, sigara içmeye karşı kanıtlar daha da arttı. 1964'te ABD’de sigaranın sağlığa etkileri üzerine ilk rapor yayınlandı. Sigara içmenin akciğer kanseri ve bronşite neden olduğu sonucuna en sonunda, tıbbi literatürdeki 7.000'den fazla makaleden sonra varıldı. Bu makaleler elbette bir günde yayınlanmamıştı. Yıllardır ısrarla araştırılıyor, ispatlanıyor, yayınlanıyordu. Yıllarca, bariz olan anlatılmaya çalışılmıştı. Ancak zorluğa direnirken zevkli ve kolay olana yönelen insan tabiatımız buna inanmadı. Ta ki sigaranın yararlı olduğunu söyleyen yetkililer, zararlı olduğunu itiraf etmek zorunda kalana kadar. Çünkü o zamanki bizler için de küçük demeçleri incelemek, makale okumaktan çok daha kolaydı. Bu makaleleri yazanlar da elbette yine doktorlardı ama karşılarında hâlihazırda duran bir doktorun söylediği daha doğru olarak algılandı. Hangi konuda uzman olduğunun, kaynağının, karakterinin, karşısındakilerin ve onların niteliğinin önemi yoktu. Karşılarındaydı, basitleştiriyorlardı, kolaydı. Sigaranın tarihi bize kendimiz ve dünyaya bakışımız hakkında çok şey öğretti. Bugün Spirulina bir ilham ve yenilik kaynağıdır. Dünyanın dört bir yanındaki çiftçiler, Spirulina'yı sürdürülebilir, erişilebilir ve besleyici bir gıda kaynağı olarak yetiştirmek için çalışıyor. Astronotlar yiyor. Dünyanın dört bir yanındaki kuruluşlar, doğal bir gıda renklendiricisi olarak kullanıyor. Sulara ve havaya olan katkıları anlatılıyor. Bariz olan faydaları milyarlarca yıldır görülüyor, tekrar tekrar ispatlanıyor ve sağlık kaynağı olan bu doğal gıda yeni hayranlar toplayarak yol almaya devam ediyor. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla, güvenle...

  • 10 Adımda Kedinize Taşıma Çantasını Sevdirin

    Kediniz evinizi kendi kişisel alanı olarak gördüğünden, oradan ayrılmaya pek istekli değildir; özellikle de gidilecek yer bir veteriner kliniğiyse ve oraya gidip gelirken bir taşıyıcı çantada olması gerekiyorsa. Kedinizin veteriner ziyaretleri ve diğer gezilere ilişkin korkusu, onu kendi ortamında, kendi zamanında, bir taşıyıcıya alıştırılarak hafifletilebilir. Gerçek şu ki çoğu kedi, kendi topraklarından alınıp bilinmeyen yerlere götürülmekten muhtemelen asla hoşlanmayacaktır. Ancak kediniz taşıyıcı çantasını güvenli bir alan olarak öğrenebilirse, onu A noktasından B noktasına götürmenin içerdiği birçok stres etkeninden birini ortadan kaldırmış olursunuz. Kedinizin Taşıma Çantasını Sevmesi Neden Önemli? Bu Kadar ÇabayaNe Gerek Var? Kedinizle seyahatiniz sadece veteriner ziyaretleri için gerekiyorsa dahi kedinizin taşıma çantasını sevmesi önemlidir. Bunun en önemli nedeni ise hemen her hastalığın nedenleri arasında stresin de yer almasıdır. Kedinizin herhangi bir rahatsızlığına veteriner hekim ziyaretlerinin de sebep olduğu stresin de katkı sağlamasını ya da rutin ziyaretlerinizin bir soruna yol açmasını istemezsiniz. Bir diğer önemli neden ise afetlerdir. Hemen hemen her şehrinin deprem riski barındırdığı ülkemizde, acil bir durumda kalınması ve hayatımızdaki patili bireylerin de bu nedenle panik halinde olmaları durumunda güvenli alanlarına gelmekten mutluluk duymalarının oldukça önemli olduğunu artık ne yazık ki hepimiz biliyoruz. 1. Adım: Doğru Taşıma Çantasını Seçmek Taşıma çantasının boyutu, onun ayağa kalkıp dönebileceği kadar büyük ancak içeride kendini güvende ve emniyette hissedecek kadar küçük olmalıdır. Taşıma çantasının birden fazla yönden açılabilir olması gerekir. Hem üstten, hem önden hem de yanlardan açılan bir taşıma çantasına onu yerleştirmek de onun güvende hissetmesi de çok daha kolay olacaktır. Bunun yanı sıra pek çok uzman, sert (kalıplanmış plastik) taşıyıcıların araba yolculuğu için daha güvenli olduğunu düşünüyor çünkü emniyet kemerine (hava yastığının açılma tehlikeleri nedeniyle ön koltukta değil, arka koltukta olmalılar) üstteki koldan kaydırarak kolayca sabitlenebilirler. 2. Adım: Travma Hatırlatıcılarından Kurtulmak Hayatınızdaki patili birey geçmişte bir taşıyıcı çantayla olumsuz bir deneyim yaşadıysa "kötü" taşıyıcıdan farklı türde yeni bir taşıyıcı almak iyi bir fikirdir. 3. Adım: Ortamı Doğru Hazırlamak Taşıma çantasını eve götürdükten sonra, onu kedinizin bulunduğu ortamın kalıcı bir parçası haline getirmek önemlidir. Bu nedenle onu kedinizin vakit geçirdiği bir yere (yüksek yerleri sevdiklerinden) örneğin bir koltuk veya sandalye üzerine yerleştirin. Kediler sıcağı çok sevdikleri için, mümkünse taşıyıcıyı güneş ışığı alan bir yere veya bir ısı kaynağının yakınına (ama çok yakınına değil) yerleştirin. Yanlışlıkla kapanmamaları için kapılarının kapanmayacağından emin olun. Taşıyıcının içine kedinizin sevdiği bir örtü ya da sizin kokunuzun olduğu bir kıyafetle birlikte küçük bir yatak hazırlayın. 4. Adım: Doğru Tavır Kedinizi taşıyıcıyı incelerken ve özellikle de içeri girdiğinde onu övgüyle, severek ve ikramlarla ödüllendirin. Unutmayın, amaç yavaş yavaş onu taşıyıcıya alıştırmak ve orayı ziyaret etmekten hoşlanacağı bir yer haline getirmektir. 5. Adım: Doğru Koz Bir sonraki adım onu ​​yemekle baştan çıkarmaktır. Bu yüzden yemek tabağını taşıyıcıya yakın bir yere koyun. Eğer hâlâ tabağına gelmeyecek kadar şüpheleniyorsa, yiyebilmesi için tabağı yeterince uzağa taşıyın. Onu daha da baştan çıkarmak için yemeğinin üzerine sevdiği özel bir ödül mamasından az miktarda ekleyin. Bu mama kabından tereddüt etmeden yemeye başladıktan sonra, taşıyıcıya çok yakın bir yerde rahatlıkla yemek yiyene kadar her öğünde kaseyi biraz daha yaklaştırmaya başlayın. Daha sonra, mama kabını taşıyıcının hemen girişine, kedinizin, içeri adım atmadan mama yiyebileceği bir noktaya yerleştirin. 6. Adım: Küçük Kurnazlıklar Artık çıtayı yükseltmenin zamanı geldi. O yüzden kedinizin en sevdiği oyuncak ve ödül mamalarından birkaçını rastgele zamanlarda taşıyıcıya koyun. Buradaki fikir, taşıyıcıyı her gördüğünde hoş, eğlenceli ve lezzetli şeyleri de görmesi ve onu sevdikleriyle ilişkilendirmektir. 7. Adım: Küçük Hamleler Birkaç gün boyunca taşıyıcı girişinin hemen içine yerleştirilen mama kabından yemek yedikten sonra, kabı daha da içeri itme zamanı gelmiştir. Kedi yemek yerken tamamen içeride durana kadar, kabı her gün taşıyıcının birkaç santim arkasına doğru kaydırın. 8. Adım: Sabır Siz ve hayatınızdaki patili birey yukarıdaki adımların tümünü başarıyla tamamladıktan sonra, çok ama çok sabırlı olmanın zamanı geldi. Sabırla beklemeniz gereken şey, kedinizin taşıma çantasında takıldığını ve orada uyukladığını görmektir. Bu süreç birkaç hafta, hatta birkaç ay sürebilir; bu nedenle yiyecekleri, ödül mamalarını, oyuncakları ve diğer eğlenceli şeyleri taşıyıcıya koymaya devam ederken sabırlı olmanız ve taşıyıcıya her yaklaştığında ona bol bol övgüler yağdırmanız gerekir. 9. Adım: Denemeler Kediniz taşıyıcıda kendini evindeymiş gibi hissettiğinde, onu içerideyken çok kısa bir süreliğine kapıyı kapatmayı deneyin ancak hayatınızdaki patili birey endişelenmeden veya paniğe kapılmadan önce onu dışarı çıkardığınızdan emin olun. Her antrenman seansında taşıma çantasındaki süreyi yavaşça 30 saniyeden bir dakikaya kadar uzatın. Kedinizi üzmeden kapıyı uzun süre kapatabildiğinizde, onu kısa araba gezilerine götürerek veteriner kliniğinde durmayan hareketli bir arabanın taşıyıcısında olmaya alışmasını sağlayabilirsiniz. 10. Adım: Yumuşak Yüzleşmeler Hayatınızdaki patili bireyin, taşıma çantasında dinlenerek, oyun oynayarak ve yemek yiyerek vakit geçireceği noktaya ulaştığınızda, onu bir yere götürme zamanı geldiğinde, bu ikiniz için de travmatik olmamalıdır. Veteriner hekiminizle bunu görüşüp sahte bir randevu isteyin. Bu randevuda taşıma çantasıyla kliniğe gidip veteriner hekiminiz tarafından ilgi görüp hiçbir müdahale yapılmaksızın evinize dönün. Bu sahte randevuda gerildiğini görürseniz gerçek randevudan önce bir defa daha uygulayın. Gerçek randevunuzda ise, örneğin sabah 10:00'da randevunuz varsa ve kediniz sabah 9:00'da biraz uyumak için taşıma çantasına girdiyse, siz evden çıkmaya hazır olana kadar kapıyı kapatın. Kedinizle birlikte eve her döndüğünüzde, taşıyıcısını iyilik ile ilişkilendirmeye devam etmesi için başlangıçtaki gibi birkaç yemek, oyuncak ve ödül maması sağlamaya geri dönün. İdeal olarak, kediniz taşıyıcısını rahat ve güvenli bir alan olarak görecektir. Eğer hayatınızdaki patili birey uzun yıllardır bu travmayı yaşıyorsa, anksiyetesi varsa ya da kolay geri çekilen bir yapıya sahipse veteriner hekimizle her gerçek randevunuzdan sonra bir de sahte randevu ayarlayın. Referans Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

  • Kedi ve Köpek Mamalarında Kullanılan 4 Zehirli Bileşen

    Kaliforniya, kanser ve diğer hastalıklarla bağlantılı 4 gıda katkı maddesini yasaklayan ilk eyalet oldu. İnsan gıdalarına eklenmesi yasaklanmış Potasyum Bromat (E924), Propil Paraben (E218) ve Erythrosine (E127), aynı etkileri gösterdiği halde kedi ve köpek mamalarına ya da ürünlerine eklenebiliyor. Kaliforniya’yı, Illinois ve New York da takip etmek üzere benzer yasa tasarıları çıkarıyor. Bu yasa tasarısıyla listeye beşinci güvenli olmayan gıda katkı maddesi olan Titanyum Dioksiti (E171) de eklediler. Ama tahmin etmesi güç değil: Elbette kedi ve köpekler için kullanımı serbest! Peki bu bileşenler ne amaçla kullanılıyor ve zararları ne? 1. TİTANYUM DİOKSİT (E171) NEDİR? Titanyum dioksit mamalrın tadını ve dokusunu değiştirmek için kullanılan bir oksittir. Maruz kalınması gözleri, burnu ve boğazı tahriş edebileceği gibi akciğer kanserine neden olduğu da kanıtlanmıştır. 2. ERYTHROSINE (E127) RED DYE-3 NEDİR? Pembemsi, kırmızımsı bir renktedir ve hayvan mamalarında et rengi vermek için kullanılır. Aşırı duyarlılığa, dolayısıyla alerjilere ve hafıza sorunlarına neden olmaktadır. 1985 yılında FDA komisyon vekili, Red Dye 3’ün yani Erythrosine’in bir halk sağlığı sorunu olduğunu belirtmiştir. Buna rağmen insan gıdalarında kullanımının yasaklanmasına dair teklif tam 26 defa ertelenmiş ancak hayvan gıdalarında kullanımı bugüne kadar kaldırılmamıştır. 3. PROPİL PARABEN (E218) NEDİR? Parabenler sindirim sistemi, cilt, akciğerler ve plasental transfer yoluyla canlı organizmalara nüfuz eden koruyuculardır. Vücutta biriktikleri ve zamanla kansere, üreme sorunlarına ve östrojen bozulmasına yol açabildikleri kanıtlanmıştır. 4. POTASYUM BROMAT (E924) NEDİR? Fermantasyon özelliğini artıran, ürün hacmini artıran birçok bir katkı maddesidir. Güçlü bir oksitleyicidir ve kansere neden olduğu kanıtlanmıştır. Doğa ile uyumun getirdiği sağlıkla, huzurla ve güvenle...

bottom of page